11 Haziran 2013 Salı

AĞLAMALARIM-1

Ağlamalarım vardır benim, hıçkıra hıçkıra daha kabacası höyküre höyküre, dışardan duyulmayan, görülmeyen, kendimi paralarcasına ağlamalarım. Hep içimde kalırdı bunlar, anlatmazdım. Ama yazardım, eskiden daha sık yazardım hem de, bloga değil tabi başka yerlere. Sonra birden bu ağlamalarımı yazmayı bıraktım. Sebepsiz keşke bırakmasaymışım.

Bugünkü ağlamam "Kedi" üzerine. Hiç yavrulayan kediniz oldu mu? Olduysa daha iyi anlarsınız beni. Kediler yavruladıktan sonra belli bir müddet insan içine çıkartmazlar yavrularını. Taaa ki yavrular artık kendi ayakları üzerinde durana kadar. Yavru karnını doyurmak için annesine yaklaştığı zaman annesi yavruyu acımasızca tekmeler, süt vermez. Sanki artık büyüdün kendi yiyeceğini kendin bul bana bağlı kalma der gibi, bir nevi hayat dersi gibi.

Kayseri'de bu olayla alakalı olarak bir deyim kullanılır "Anası tepmiş" derler, korumasız, başının çaresine bakmak zorunda kalan, hiç bir destek görmeyen insanlar için.

Ha işte ben de tam anası tepmiş konumdayım. Biz iki kız üç oğlan, beş kardeşiz. Ama annemin sadece üç oğlu var. Erkek çocuklarının önemi ülkemizde malum ama biz de bu abartılmış durumda. Ablamla ben kendi kendimize büyümek, ayakta kalmak zorunda kaldık. Evimizin erkekleri de kız gibi yetişti bu yüzden, anneye sürekli bağlı, kendi kararlarını alamayan felan filan. Nazlıdırlar yani.

Üf neyse kendimi "sarı" bir kedi yavrusu gibi hissediyorum uzun zamandır. Lütfen dikkat edin sarı, daha korumasız, daha çabuk kirlenir diye belki. Bu çifte standarttan bıktım artık, bu yaz memlekete gitmiyorum bu yüzden. Batman'da üç ay bir çile dönemi başlıyor benim için. Allah yardım etsin, yalnızlığı severim ama bazen insanın sadece kendiyle kalması, kendini dinlemesi tehlikeli olabiliyor.

Neyse bir başka ağlamada görüşmek üzere...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder