11 Kasım 2012 Pazar

ZAMAN GAZETESİNİN YENİ REKLAMI

Bilmem dikkat ettiniz mi, en son öğrencinin elinden tutan kişiye. İster peşmerge diyin, ister gerilla diyin, ben terörist diyorum.

Zaman gazetesi neden böyle bir reklam yapmış acaba, yoksa cemaat de mi açılım yapıyor?

22 Eylül 2012 Cumartesi

ÇEYİZ-EVLİLİK İLİŞKİSİ

Aslında çok şey anlatmak istiyorum, iyi- kötü kendimce yaptığım tespitleri burada sizlerle paylaşmak istiyorum, ama birşey farkettim ki, çok konuşan insan yazı yazamıyor, aklıma birşey geliyor, bloguma yazayım diyorum, sonra arkadaşlarla paylaşıyorum, onlara balandıra ballandıra anlatıyorum, aklıma gelen şey benden çıktığı için de yazasım gelmiyor sanırım. Herkes böyle midir bunu da bilmiyorum.

Bir kaç gündür Çeyiz-Evlilik ilişkisi hakkında düşünüyorum. İç Anadolu insanı olarak çevremde, akrabalarımda gördüğüm, kız çocukları hani yeni ergenliğe adım atmışken anneleri ellerine tutuşturur ipi, tığı vs. O yaşta başlar bir çeyiz hazırlığı. Bu kızımız özene bezene çeyizini hazırlarken bir yandan da bu yaptıklarını kullandığını hayal eder. E emek vermiş o kadar, kullanmak en doğal hakkı. Kullanacağı mecra da haliyle kocasının evi. İşte o zaman başlıyor bence evliliğe sıcak bakma.

Bana gelince ben elişlerine pek hevesliydim, ama benim idealist annem okulunu oku ne yapacaksın çeyizi diyerek beni elişinden soğutmuştur hep. Aslında bilmiyor ki sadece elişinden soğumadım ben.....

22 Temmuz 2012 Pazar

KADIM AL SAHER- 2



Kadim Al Saher 2 dedim ama belki de 3, yani bilemiyorum bu onunla ilgili kaçıncı yazım. Neyse sayılara takılmayalım. Kendisiyle ilgili bazı bilgileri daha önce vermiştim, özetlersek, Iraklı bir sanatçı, romantik aşk şarkıları söyleyen bir centilmen. Geçen haftaki Lübnan seferimi kendilerinin yüzü suyu hürmetine yaptığımı inkar etmeyeceğim, yani seyehatimi onun konser tarihine denk gelmesi tesadüf değildi. Birçok şarkısının söz yazarı olan Nizar Qabbani adına Byblos Festivalinde verdiği konsere gitmek çok heyecan vericiydi. Bu arada Kazım'ın en sevdiğim şarkılarının Nizar Qabbani'ye ait olduğunu da öğrenmek hoştu.

Daha önceki yazımda da belirttiğim gibi şarkılarını Fasih Arapça söylüyor, yani anlaşılabilir. Bu şekilde fasih şarkı söyleyen başka bir Arap sanatçı ben tanımıyorum, belki de vardır. Benim ona hayranlığım, müziklerinin güzelliğinin yanı sıra şarkılarını da anlayabiliyor olmam. Bu arada Arapça Öğretmeni olduğumdan hiç bahsettim mi size? Neden Arap bir sanatçıya bu ilgi diye düşünüyorsanız, cevabı bu.

Biliyorsunuz ki, Lübnan'a bir turla gittim, turdaki arkadaşlarım çok şaşırdığı için böyle bir açıklama yaptım, yani kalk Türkiye'den Arap bir sanatçının konserine gel. Pek anlam veremediler, acaba Madonna'nın konserine geldim deseydim, yine tuhaf karşılarlar mıydı, bilemiyorum. Batıya yüzümüzü tam çevirdiğimiz için, doğudaki güzellikleri göremiyoruz ve merak dahi etmiyoruz ne hikmetse.

Şimdi sizinle konserde söylediği yine sözleri Nizar Qabbani'ye ait olan yeni şarkısını paylaşacağım, yalnız müziği bir Türk şarkısına o kadar benziyor ki bulamadım, bu konuda da sizden yardım istiyorum. Bu video kaydı konsere gelen birinin çekimi olduğu için profesyonel değil, bunun için kusura bakmayın.

İyi dinlemeler.....

http://www.youtube.com/watch?v=sjP7_vPdZoQ&feature=related

19 Temmuz 2012 Perşembe

LUBNAN - BEYRUT TURU

Bir gezi yazısıyla daha karşınızdayım, bloğum daha tam olarak yönünü çizememiş olsa da sanırım gezi bloğuna daha yakın. Neyse uzatmadan başlayayım, bu defa rotamı Beyruta doğrultaraktan, daha önceki gezilerimi tek tüfek yapmış olmama rağmen, bu kez bir de turla gitmenin keyfine varayım diyerekten, BAMTUR firmasının geçmişine bakmayaraktan bodoslama kendimi Beyrut'ta buldum. Yalnız şunu belirtmeden geçemeyeceğim, Bamtur'un buradaki ilgisizliğine karşılık, orada fazlasıyla ilgi gördük Tur Rehberimizden, kendisinin kulaklarını çınlatarak hemen resimlerle anlatayım mı Lübnan turumu?

İlk olarak havaalanında karşılanıp panoramik bir Beyrut turu yaptık,

Korniş denilen sahil yolunda işte bu gördüğünüz Güvercin Kayalıklarını görebilirsiniz. Güneş batarken daha güzel bir görüntü verdiği söyleniyor fakat bana nasip olmadı


Daha sonra Downtown'a doğru süzülüp Saat Kulesini görüyoruz. M.S. şu yüzyıldan kalma demek isterdim fakat üzerinde ROLEX yazıyor. Ben de anlayabilmiş değilim.


Ee tabi, nerede sütun orada Roma, tahmin edebileceğiniz gibi bir dönem Romalılar buralardaymış.


14 Şubat 2005'te öldürülen Lübnan Başbakanı Refik Hariri'nin ve onunla birlikte ölen 7 kişinin mezarını ziyaret ettik. Daha sonra Refik Hariri'nin yaptırdığı Büyük Cami'yi gezdik. İç savaşın bitmesindeki en önemli rolü üstlenen Refik Hariri'nin ölümüne bütün Lübnan halkı, Hristiyanı, Müslümanı üzülmüş.

İç savaş demişken, savaşın izlerini hala görebilmekteyiz.

Binaların balkonlarına gerilen bu perdeler çok dikkatimi çekmişti, tabii ki güneşten korunmak için fakat hepsi aynı renk ve model, bir de kardeşim arasıra çıkar da yıka bu perdeleri.


Size de değşik geldi mi, Nargile şişesi yerine Kavun kullanmışlar. Tadı da güzeldi:))

Jeito Gretto Mağarası, içerde fotoğraf çekmek yasak, bu yüzden dışardaki (içerde ne olduğunu tahmin ettiren) heykelle fotoğraf çekebildim. Bizim drubumuzdaki bazı kişiler Antalya'daki Damlataş mağarasının biraz daha büyüğü olduğunu söylediler. Ben Damlataş mağarasını görmediğim için yorum yapamayacağım.


Harissa Tepesindeki Meryem Ana kilisesi, Papa burayı Hac yeri ilan etmiş. Ziyaretçisi gayet fazla.

Daha yakından bir görüntü.
Heykelin altında bulunan kiliseden bir görüntü.

Bu da Heykel'in dibinden şehre bir bakış.


Sonra geçtik Byblos'a, Fenikelilerin ilk yerleşim yeri olarak kabul edilen Byblos, Arapça adı Cubeyl. Tarihi 7000 bin yıl öncesine dayanıyor bu kentin. Farklı bir dokusu var, genellikle Hristiyanlar yaşıyormuş bu şehirde. Bir de Mısır Piramitlerinin yapımında kullanılan SedirAğaçları buradan gönderilmiş. Bu arada Sedir Ağaçları Lübnan için önemli bu yüzden de Lübnan bayrağında da kullanmışlar.
Fenikeliler bir alfabe kullanmışlar ve tabletler yazmışlar.




Fenikeliler Güneşe taparlarmış, bu yüzden de kıyafetleri aşağıda görüldüğü üzere Güneşin rengi olan sarıymış.
Kale bir dönem Romalılara geçmiş ve kendi mimarilerine göre restore yapmışlar. Osmanlılar da bu topraklara hakim olduğu zaman, bir restore de Osmanlılar yapmış. Kaleden çekilmiş bir görüntü.
Byblos'a gittiğimiz gün, Byblos Festivali kapsamında Kazım Seher Konseri vardı. Ben Byblos'da kaldım ve akşam konserine katıldım. Zaten hayran olduğum sanatçıya bir kez daha hayran oldum. Bu konuyu daha sonra tekrar ele alacağım. Ertesi gün yorgun bir şekilde ülkeme döndüm.

19 Haziran 2012 Salı

UZAYDAN GELMİŞ GİBİ HİSSEDİYORUM

Tatil yazısı yazmayı planlarken, gündemimi tamamen değiştiren olaylara kayıtsız kalamıyorum. İşin ilginç yanı o kadar sindirilmişiz ki sanki bu olanlar sadece beni rahasız ediyor, herkes gayet memnun bu yaşananlardan; işte bu yüzden kendimi uzaydan gelmiş gibi hissediyorum.

Beni rahatsız eden olaylara gelince birincisi Kürtçe'nin seçmeli ders oluşu. Yahu kimseyi rahatsız etmiyor mu bu durum. Hangi dili, hangi grameri öğreteceksin? Bundan sonraki adımınız nedir? Bütün dersleri Kürtçe verip iyice mesafe mi koyacaksın aramıza? Asıl bu ayrımcılık değil mi? Bana kalırsa yandaş kürtlerin istediği eşitlik değil -ki zaten eşitiz-, üstünlük.

Ben de bir dil öğretmeni olarak, malumunuz yaşadığım yer Batman, kürtçeyi biraz incelemeye aldığımda bazı ilginçlikler dikkatimi çekti. Öncelikle "Allah razı olsun" kelimesinin kürtçesi "Hoda jite razı be", iyi de bu cümle Farsça, "Teşekkür ederim" kelimesinin kürtçesi "spas"  bu da Rusça aynı anlama gelen "spasiba"ya benzemiyor mu? Daha o kadar çok örnek var ki, bu şekilde toplama bir dilin gramerini, edebiyatını nasıl oluşturdun da ders veriyorsun. Başka bir soru da, hangi kürtçenin dersini vereceksin, Tokatlı kürtler Maraşlıyı, Vanlılar Diyarbakırlıyı anlamıyor. Yoksa amacın Kürtlerin dil birliğini sağlayıp asıl amaçlarına ulaşmalarını mı kolaylaştırmak. Artuklu Üniversitesinin Kürt Dili ve Edebiyatı mezunlarını işsiz bırakmıyorsun, peki 4 yıl önce bu bölümü açtığında nihayi hedefin bu muydu? Peki şimdi Kürtçe dersini seçmeli ders olarak okutarak nihayi hedefin nedir?

Biraz önce haberlerde izledim, Ahmet Kaya'nın protesto edildiği tarihte aynı sahnede Ahmet Kaya özel ödülü verilecekmiş. Ahmet Kaya safı belli, Türk Polisine ve Türkiye Cumhuriyetine alenen hakaret eden bir adam. Allah'ım ne günlere geldik, neden kimse tepki göstermiyor.

Son olarak da tabii ki 8 şehidimiz var? Artık yetmez mi? Zaten her istediklerini fazlasıyla aldıkları halde neyin peşindeler hala. Çocuklarını okula gönderdikleri için para alıyorlar, dilimizi konuşmak istiyoruz diyorlar (bu arada zaten konuşuyorlar) Kürtçe ders olarak getiriliyor, zengin-fakir herkes Yeşil Kart kullanıyor, Elektriği Suyu zaten kaçak kullanıyorlar, dedim ya bunların derdi üstün olmak. Öğrencilerimle konuşmalarımızda öyle şeyler duyuyorum ki, yok kürtçe konuşalım hocam, yok kürtlerin şanlı!!!! tarihi şöyle hocam, ama nedense faşist  ben oluyorum. Kürt faşizmini kimse sorgulamıyor.

Şehitlerimize Allah'tan rahmet, ailelerine de sabır diliyorum. İnşallah anlaşılmaz kalleşçe bir planın parçası olarak kendilerini feda etmemişlerdir.

Şimdi soruyorum, benim gibi kendini uzaydan gelmiş gibi hisseden var mı? Yoksa gerçekten sadece ben mi rahatsız oluyorum.

9 Haziran 2012 Cumartesi

ANTALYA YOLCUSU KALMASIN

Okulu kapattık, karneleri verdik, yorucu bir yılın ardından tatili hakettik. Hatta ben biraz fazla hakettim sanırım. Neyse bu gece Antalya'ya uçuyoruz ev arkadaşımla 10 günlük bir tatil yapacaz. Tatil dönüşü görüşmek üzere.

Sevgiyle kalın....

24 Nisan 2012 Salı

GÜLLERİN EFENDİSİNE



Ben yazdım hep, hem burada hem başka yerlerde. Sana hiç yazmadım şimdiye kadar belki de yazamadım. Yazdıklarımda daha önemsiz değildin tabii ki, benim yazacaklarım önemsiz kalacaktı senin varlığının yanında. Sen ki Allah'ın en sevdiği kulu, alemlere rahmet, sen ki bu dünyanın varlığının sebebi; ne yazsam eksik kalacaktı. Şimdi bi cesaret dedim, ateşe su taşıyan karınca misali safım belli olsun diye geçtim bilgisayar başına. En samimi duygularımı yazıya dökmek için.

Ben de seni görmeden seven, sana tabii olan, bununla gurur duyan ümmetinden zavallı aciz bir kulum. Seni görmeden seven yüzlercesine eğitim veren bir öğretmenim. Bu Kutlu Haftayı, senin şefaatini kazanmak için ibadetlerle geçiren muazzam bir toplulukta bir noktayım. Ey Güllerin Efendisi seni görmeden bu kadar çok seven bizler seni görebilseydik ne yapardık. Yapılan ibadetler sana ulaştı mı? Haberdar mısın bu kadar sevildiğinden? Adın her anıldığında getirdiğimiz Salavatları duyuyor musun? Ne düşünüyorsun şimdi, sana layık bir ümmet miyiz biz? Her tarafımız sarılıyken küfürle, haramla, ihanetle, yalanla, şirkle ; en sevilenin sevdiğinin şefaatini kazanma çabamızı başarılı buluyor musun?

Yetmez değil mi? Biz şanssız kullarız, o kadar şey var ki bizi senden ayrı tutan. Birine takılmazsan diğerine mutlaka takılıyorsun. Ey Alemlere rahmet olan Efendim, sen bizim azımızı çok say. Allah'ın rızasını kazanmamız zorken senin de şefaatin olmazsa biz ne yaparız? İlle de ümmetim diyen sana güvenip açıyoruz ellerimizi ; bizi senden mahrum bırakma....

Es-salatu vesselamu aleyke ya Habiballah
Es-salatu vesselamu aleyke ya Nebi Allah

22 Nisan 2012 Pazar

HASANKEYF-MİDYAT-MARDİN

Dün son sınıf öğrencilerimizi moral olsun diye geziye götürdük. Onlara moral bize işkence oldu gerçi. Bu gezininen güzel tarafı gittiğimiz yerlerin büyüleyici oluşuydu. Size resimlerle anlatmaya çalışacağım.

 Mor Gabriel (Deyrulumur) Manastırı. 397 yılında yapılmış. Bu arada Mor Süryanicede Aziz demekmiş. Bu manastırın bulunduğu bölgeye Turabdin diyor Süryaniler. Anlamı da "Münzevilerin Dağı" demekmiş. İlk yapıldığı günden itibaren değişik adlarla anılmış Mor Gabriel manastırı ancak 7. yüzyılda yaşamış, değişik mucizeler göstermiş ve azizlik mertebesine yükselmiş Mor Gabriel'in adını almış. Manastır hala aktif olarak kullanılmakta, yani sadece turistik amaçla gezilmiyor. Manastırda inzivaya çekilen Hristiyanlar, rahipler ve rahibeler bulunmakta.






İbranice Arapça'ya benziyor, yazısı da aynı Arapça gibi sağdan sola doğru.


Süryaniler din adamlarını doğuya doğru oturarak veya ayakta defnederlermiş. Bunun sebebi Kıyamet günü Allah Doğu'dan görünecekmiş, Allah'ı karşılamak ve ona duydukları saygıyı göstermek içinmiş. Yukarıdaki mezar da Mor Gabriel'e aitmiş ve o da ayakta defnedilmiş. Hala ziyarete gelen bazı Hristiyanlar mezarından toprak alırmış bereket olsun diye.


Burası Midyat Konukevi.

Midyat'ın dar sokakları.

Geziyi öğrenciler için düzenlediğimizden, onları Aruklu Üniversitesine götürdük ve kısa bir tanıtım yaptık. Üniversitenin yeni binası inşa ediliyormuş burası seneye sadece rektörlük olarak kullanılacakmış.


Kasımıye Medresesi, Artukoğulları zamanında yapımına başlandığı ve Akkoyunlular döneminde Sultan Kasım'ın tamamladığı ve Sultan Kasım'ın bu medrese öldürüldüğü tahmin ediliyor. Bu yüzden bu adla anılıyor. İçinden akan bir çeşme var ve açık avlulu, iki katlı bir yapı.
Tadilat nedeniyle çok birşey göremedik. Avlusunda sergilenen Tıp ilmiyle ilgili panoların resmini çekebildim.





Şeyh Çabuk Cami, ismini Peygamber Efendimizin postası Şeyh Çabuk'dan almış. Şeyh Çabuk'un kabri bu camiinin içindedir.

Kırklar Kilisesi, Şehit Mar Behnan ve kızkardeşi Sara adına 6. yüzyılda yapılmış, Şeyh Çabuk Cami ve Kırklar Kilisesinin içinden görüntü alamadım malesef.

Mardin her tarafı tarih dolu inanılmaz büyülü bir şehir, bize rehberlik yapan öğretmen arkadaşımız Mardin'in daha ancak %20'sini görebildiğimiz söyledi. Bir güne sığımayacak kadar çok görülecek yeri var. Oraya gelen yabancı turistler en az 1 hafta kalıp doya doya geziyorlarmış.

21 Şubat 2012 Salı

FETİH 1453

Haftasonu yapılacak en güzel iştir herhalde sinemaya gitmek. Biz de geçtiğimiz hatasonu arkadaşlarla merakla beklediğimiz FETİH-1453 filmine gittik.

Filmi anlatmaya neresinden başlasam bilemiyorum, tarih bilgimi yokladığımda çelişen noktalar bir hayli fazlaydı.

Öncelikle İstanbul'un fethini bu şekilde tek başına konu alan bir film çekilmesi gayet hoştu. Çünkü hepimizin malumu, bu fetih sadece Osmanlı için değil, bütün dünya için önemli bir fetih idi. Zaten Tarih dersi sınavlarında İstanbulun fethinin hem Osmanlı için önemini hem dünya için önemini ayrı ayrı sorarlardı. Bir çağı kapatıp yeni bir çağ açan bu filmin çekimi geç bile kalmıştı.

Ama malesef bence bilinçli olarak yapılan "Fatih'i övmüş gibi gösterip, yeren" bir filmdi.

Hani bize öğretirlerdi, Fatih tahta çıktığında 12 yaşındaydı, Haçlıların sefere hazırlandığı sırada, Manisa'da dinlenmekte olan babası II. Murad'a mektub yazar ve o meşhur cümleyi sarfeder, "Eğer sen padişahsan ordunun başına geç, eğer ben padişahsam emrediyorum buraya gel." Eee ne oldu bu mektuba da filmde sanki Fatih tahtı bırakmak istemiyormuş da Vezir II. Murad'ın gelmesine ön ayak olmuş da taht Fatih'ten alınmış. Fatih filmde gayet halim-selim bir adam gibi gösterilmiş, zaten Fatih'i canlandıran kişi de çok naif bir adam ve kendinden isteneni fazlasıyla yapmış.

Gelelim "Şahi" topa, yine şimdiye kadar ki eğitim hayatımda tanıdığım bütün Tarih hocaları bu topun çiziminin Fatih'e ait olduğunu söyledi ama filmde yabancı bir top ustası çağrılarak top yapması istendi ve adam kendi çizimi olan topu döktü. Bu arada film bu konuda kendiyle çelişiyor, filmin başında Fatih tahta çıktığında Bizans İmparatoru yandaşlarıyla bu konuyu istişare ederken, vezirlerinden biri "Fatih bizim surlarımızı yıkabilmek için mühendislik ilmini öğrendi..." diye bir cümle kuruyor. Bir de anektod aktarayım, Galata halkı Fetih esnasında Fatih'e gelir ve attığı topların kendi mahallelerine zarar verdiğini söyler, Fatih de "Aşırma Tekniği" kullanarak bu olaya çözüm bulur, diye anlatılır. Ama tabi filmde topu Fatih'e maletmemişler ki bu konudan bahsedilsin.

Gelgelelim gemilerin karadan yürütülmesine, bu o kadar basit bir olay mı ki, bu konu hakkında hiçbir istişare yok, konuşma yok, bu işin zorluğunu tartışma yok. Biz o sahne gelince yere yatırılan ağaçların üzeri bir bez parçasıyla yağlanınca anladık ki "Haa gemiler karadan yürütülecek dedik." Neden Fatih'in bu kararı nasıl verdiği üzerinde durulmamış. Hani vezirlerni toplayıp, "Madem zincirleri geçemiyoruz, o zaman biz de karadan gemileri yürütürüz" gibi bir cümle kurması gerekmiyor muydu? Bu olay sanki her savaşda yapılıyormuş gibi, sanki başka örneği varmış gibi es geçilmiş. Yoksa bu kararın Fatih'ten çıktığından bir şüphemiz mi var ki bunu Fatih'e söyletmemişler?

Filmde bir de bolca Hristiyan ilahisi dinledik, bizim ilahilerimize o kadar yer verilmemiş. İman gücü olarak askerlerde de birşey göremedik, aksine askerlerde bir bıkkınlık vardı. Hani Fatih için derler ki 9 yaşında hafız, 12 yaşında padişah oldu diye, filmde dini yönünü çok göremedik, bir kez namaz kıldırdılar çok şükür. Yine derslerde bize anlatılan Ayasofya'ya girince namaz kılması gerekmiyor muydu? Biz dinimizden bu kadar mı utanıyoruz ki, Hristiyan ilahileri, papazları ve sembolleri kadar İslamınkine yer verilmemiş.

Peki ya Akşemsettin, Fatih'in hocası, filmde fethin 40. gününde ortaya çıkıyor. Ama bize anlatılan Fethin başından beri Fatih'in yanında olduğuydu, şehir kapısından ilk girdiği esnada Fatih'in hemen arkasında at sürdüğü idi. Bir de Akşemsettin'i ak sakallı dede gibi göstermenin ne alemi var. Bembeyaz giyinmiş, beyaz sakal bir masal kahramanı gibi göstermek acaba kimin fikriydi? Yoksa adam bir alim, Fatih gibi birini yetiştirmiş, herhalde Nisan-Mayıs aylarında yani ilkbaharda baştan ayağa beyaz giyinilmeyeceğini bilir.

Bir de Hasan rolünün Fatih rolünden öne çıkması var. Tabii ki Ulubatlı Hasan önemsenmeyecek biri değil fakat Fatih'in önüne geçmemeliydi. Bir de Topçu ustasıyla kızını Edirne'ye getirirken, ormanlık bir alanda durup kızla sohbet ettiği andaki kıyafetine dikkatinizi çekmek isterim. Klasik bir Heidi veya şeker kız Candy kıyafeti. Hiç yakışır mı bu kıyafet Ulubatlı Hasan'a.

Bir de değinmek istediğim son konu da, filmde bir acele vardı, konuşmalar bir iki cümleden oluşuyordu. Fatih tahta çıkıyor, hop Bizans imparatoru ve ekibi bıdı bıdı, hop Vatikan bıdı bıdı, hop tekrar Edirneye dönüyor. 2,5 saatlik bir film, şunu 3 saat yap da adam gibi diyaloglar olsun.

Bu sene okulumda Sarıkamış Harekatı ile ilgili bir program hazırlamıştım, bir de tiyatro oynayacaktık ve tiyatro 20 dakika sürmeliydi, aynı şeyi ben de yaptırdım, vaktim az, vermem gereken mesajları diyaloglara yazdım ve çok hızlı şekilde oynatmıştım. Ama Fetih -1453 bir sinema filmi, 3 yıl hazırlığı süren filmi 3 saat yap ama Fethin can alıcı noktalarını es geçme.

Savaş sahnelerine diyecek yok, Amerikan filmlerine taş çıkartır.

Ez cümle gidip izlenilesi bir film.